SEN KARAR VER!
Neden? Bu soruyu hatırladınız mı? Hani uykuyu tekme tokat odadan kapı dışarı eden soru. Yatağa uzanınca hayatınızı film gibi gözünüzün önüne getirip, hiçlik perdesinde oynatatan belleğinizin uykusuz geceleri. Fyodor der ki "İnsan yaşayıp gidiyorda yanı başındaki kitapta hayatı anlatılıyor, bilmiyor."
Ey ruha bu uykusuz gecelerde sızan büyük ustad! Bu sadece kitaplar için mi geçerli? Eminim hayır derdin.
Bir gece ben de evrenin hiçlik perdesinde değil de, ekrandan bir film izledim. 🙃
" Esaretin Bedeli!" Eminim çoğunuz biliyorsunuzdur. Filmi izleyip bitirdiğimde aklım durmuştu. Olaylar hakkında müthiş sorular vardı kafamda. Neden Andy iki insanın sevişmesi yüzünden suçsuz yere hapse giriyor? Andy ve iki insan, sevişiyorlar, O hapse, biz dünyaya! Pek fark yok. Ben de yaşamın bir nevi hapis olduğunu düşünürüm. Uykuyu "neden?" sorusuyla işbirliği yaparak kovduktan sonra neler çektiğimizi düşünün...
Nietzsche "Geceleri uyuyamayanların yolundan çekilin!" der ama dinleyen kim!
Andy bizim hayatlarımızın, nesneler ve kişilerden aldığımız soyut anlamların tekrar somutlaștırılarak bize sunulmuş bir tezahürüdür. Suçsuz yere, iki insan yatakta, Andy sarhoş, ama öldürmedi, ama o hapse giriyor! Hepimiz iki insanın sevişmesinden sonra bu dünyaya fırlatılırız, bu bok çukuruna! Hiçbir suçumuz yokken. Andy gibi bu yaşam denen hapse mahkum olmuşuzdur. Onun o gece sarhoş olması çocukluğa denk gelir. Çocukluk da bir sarhoşluk halidir. Uyanır kendine gelir, ama çok geçtir mahkum olmuştur bir kere. Kahramanımız hapiste tecavüze uğrar. Şiddetle karşı koyar ilk önce, her seferinde direnir direnir... Ama zaman geçer, vakit gelir pantolonunu kendisi indirir aşağıya. Biz de acı karşısında direnir direnir direniriz. Ama acı bize zorla sahip olur.
Hatta o kadar ki acı kapıyı çaldığında Andy gibi pantolonu aşağıya çeker işkencenin bitmesini bekleriz. Direnç gösteremeyiz bir zaman sonra. Alışırız. "Aşağılık insanoğlu herşeye alışır." (Dostoyevski) dediğinizi duyar gibiyim.
Filmde Andy başkaldırmaz, ama kaldırır. Tuhaf değil mi? Ama şöyle anlatayım: Hapishane müdürü dini ve siyasi otoriteyi temsil eder. Onun her dediğine göz yumar ve yapar. Bu onun kaderciliğine değil aklına işaret eder. Müdürü, müdürün oyunu ve kurallarıyla alt etmesi bize çok güzel bir şey anlatır. Onlara vurma, onlarla oyna ve alt et. Şunu da unutma: "Canavarla dövüşen kişi, kendisi de bir canavara dönüşmemeye dikkat etmeli." (Nietzsche)
Bu Andy'nin aklına, aynı zamanda bizim aklımıza işaret eder. Ayrıca o toplam ikibin yüz doksan gün yani altı yıl bıkıp usanmadan hükumete kitaplar için dilekçe yazar. Ve sonunda farkedilir kitaplar gelir. Bu sefer günde iki dilekçe yazmaya karar verir. Bu onun aynı zamanda bizim irademize işarettir. Andy neden banker diye çok takıldı kafama. Sonra onun mahkumiyet zamanları boyunca müthiş sebatını, sakinliğini hatırladım. İşte bu yüzden bankerdi o! Biz de iki insan seviştikten sonra bu dünyaya fırlatıldığımızda ruhumuz kalbimiz bankerdir aslında. Dolu dolu, tertemiz bilgelik doludur. Buradan John Lock'a selamlar. Kendisi umarım bu cümlemi görmez. 🙃 Bu esaretin bedeli nedir? Izdırapla her gece aynı yatağa girip soyunmak mı? Bu hapse maruz kalıp katlanmak mı? Hayır! Ruhumuzun kalbimizin bankerliğini keşfedip, irade ve sebatla, basiretle bu hapsin duvarlarını kazıyıp, Andy gibi lağım borularından geçerek, ucunda okyanus olan yola çıkmak! İşte bu gerekli ve bunu yapmak için insana sadece ve sadece kendisi gerekli.
Şimdi soruyorum, ama endişelenme neden diye değil, her gece acıya soyunup, belleğinin trajik filmlerini izleyip sabaha karşı uyumak mı? Yoksa irade gösterip, aklını kazma olarak kullanıp, yeni yollar açmak mı bu betonlar dünyasında? Sen karar ver!
Yorumlar
Yorum Gönder
Görüşlerinizi bizimle paylaşın!