"Yine ayağıma kıymık batmıştı. Hava yağmurlu idi galiba. Evet yağmurlu havada gezmek bir köpek için biraz sorunlu, tüylerimi ıslatıyor ve sırf kendileri için dışarı çıktığım çocukların ebeveynleri beni okșamıyor. Bu yüzden çok sızladı kalbim. Topallaya topallaya ilerlerken bir kadının bir çocuğa vurduğunu gördüm. Biricik dostlarıma vurmak! Hızlıca atılıp kadını korkutacaktım ki güzel bir tekme yedim. Arkamdan biri "hoşt hoşt" diye bağırarak saçma sesler çıkarıyordu. İşte bu tekme korkunç bir şey yaşamama sebep oldu. O adamı gördüm! Aman tanrım, ağzından köpükler saça saça bana doğru koşuyordu. Kaçmak istedim fakat durdum. Gelip yine abartılı şekilde sevip çığlıklar attı. "Hayvanları koruyalım, sahip çıkalım" tarzında bir sürü şey söyledi. Ondan neden mi bu şekilde söz ediyorum? Yatıp kalktığımız arsayı babasına o sattırdı da o yüzden. Oraya ev yapacakmış. "Ah yersiz yurtsuzlar, ah garibanlar!". Bu sefer kesin ısıracaktım, ama sokak çocuklarını gördüm koşa koşa onların yanına yollandım. Yalnız daha önceki gelişimde ellerindeki aletlerle acayip sesler çıkaran bir grup insan yine orda acayip sesler çıkarıyordu. Ne olduğunu tanrı bilir ama çıkan seslere bayıldım. Dinlemeye koyuldum ki, üç beş çocuk doluștu etrafıma. Okşamaya başladılar. Zevkten kendimi yerlere atıp yuvarlandım. Müzik ve okşama. Bu değişik aletlerle değişik sesler çıkaran insanlar mutluluk saçıyordu. Bazen acı veriyorlardı ama bu acı tatlı bir acıydı. Ah eski arsada arada sırada yemek çalmaya gelen o dişi köpek! Nasıl kapıp kaçardı yemeğimi! Bu bile sinir etmezdi beni. Hava yağmurlu olmasına rağmen onlarca insan ayrılmıyordu bu acayip sesler çıkaran insanların yanından. Normalde yağmurdan kaçan bu insanları, bu yağmurda sarhoşçasına burada tutacak ne olabilirdi acaba? Derken hepsi birden öfkeli öfkeli homurdanmaya başladı. Arkadan bir takım lacivert kıyafetli insanlar gelip bizi kovdu. Bunları da tanıyordum. Geçen gece sarhoş olup, acayip sesler çıkaran insanların yaptığı şeyi dinleyip zevkten dört köşe olmuşlardı. Hatta bunların daha da üstleri bu sesler olmadan yapamaz. Ama aklıma takılan başka bir şey de neden paraları çok olan, o nefis kemiklerden bize veren yerde herkes özgürce sesler çıkarıp, ayaklarını ileri geri atıp zıplıyorlardı? Ve bunu yaparken neden kimse onlara uzun siyah sopa sallamıyordu? Herhalde bu lacivertlilere de kemik veriyorlardı? Ne dersiniz? Elbette hemen topallaya topallaya kaçtım. Acıkmıştım. Ama onların yanına gitmeliydim. Sokak çocuklarının yanına. Koşulsuz, sınırsız sevgi ve bir sürü ekmek. Çocukların bulunduğu yere yaklaştım ve bir babanın çocuğuna "Hah hah baksana oğlum sana bundan alayım mı? İstersen alırım paramız var" dediğini duydum. Elbette ısırmak istedim. Ama çocuğun üstünde deriden yapılma çok güzel bir ceket vardı. Ayakkabıları bile deriymiș. Babası almış. Boşverip vakit kaybetmeden bizimkilerin yanına gittim. Tanrı şahidimdir ki bu çocukların üstünde bir tane düzgün bir şey göremedim. Kıştan kalma tüylerimi onlara vermek istiyordum ama yapmadım. Çünkü tüylerimi verirsem benim üstümdekilere sarılmazlar... Ne yapayım sevgi hastalığı var? Bizimkiler düne göre daha da mutlu idi. Yanlarına gittim ve hepsi birden beni okșamaya, bana sarılmaya başladı. Dans ediyorlardı. Güneş açmıştı. Ağaçların ve toprağın ekşi kokusu geliyordu burnumuza. Neden bu kadar mutlusunuz diye sordum, hep beraber "Bugün iki ekmek alabildikte o yüzden" dediler. Ben de onlarla yiyip güzel bir sevilip okşandıktan sonra uyudum...
Yorumlar
Yorum Gönder
Görüşlerinizi bizimle paylaşın!