Kitabım Hakkında

Resim
  Uzun zamandır zihnimde dönüp duran anıların, düşüncelerin bir dışavurumu olabilecek bir fikir ile kitap yazmaya başladım.  Sürecin içeriği değiştirdiği bir kitap olabileceği gibi, çoğu insanın kendi hayatından kesitler bulabileceği, aynı zamanda felsefi fikirlerim ile bunları birleştirdiğim bir yapı olacak.  Blog yazmaktan ziyade kitap yazmanın farklı bir duygusu var.  Sayfalar size içinizdekileri dökmenizi söylüyor, beden bunu uyguluyor, zihin ise sürekli kontrolcü bir yapıda bazı yazılanları silip bazılarını tebrik ediyor.  İnsanın kendisi ile çatışmaya girdiği bir alan orası. Kitabın yazım sürecini uzun bir süreye ayırmaya karar verdim. Birkaç yıl içerisinde yaşadıklarım ile eşleştireceğim fikirler sayesinde yaklaşık bin sayfaya kadar çıkarmayı düşünüyorum.  Bunun risklerinin farkındayım. Sıkıcı olmaması, sürükleyici ve bilgilendirici olması gerek.  Bu yüzden yıllara böldüm.  Gelişmeleri ve yeni fikirlerimi kitabım haricinde burada da paylaşa...

Benlik ile Tartışma



Sevinçleri de üzüntüleri de paylaşmamız gereken tek kişi vardır. O kişi kendimiz. Bu bilgi için, yüksekten düşmek için kaç adım gerekti ya da kaç tekme buna yardımcı olur bilmiyorum. Bilinen şu ki uçurumlar sonsuzsa güzeldir, engeller varsa daha güzeldir.

Uçuyorum.


- Siz mi yüksektesiniz ben mi? Ya da bunun ne önemi var hepimiz birken? Gerçekten hepimiz bir miyiz? Ne yani, düşüncelerimiz bizi ayıran uçurumlar değil mi?

- Cevap veremiyor musun? Öyleyse aynaya bak.

- Ne diyebilirim ki? Beynim boşlukta yüzüyormuş gibi.. En kötüsü de ben bunu düzeltemiyorum.

- Nedir öyleyse bu boşluğun? Yüz kızartıcı bir geri zekalılık mı? Yoksa utanç mı duyuyorsun yüzünden? Ya da en kötüsü onlardan daha aşağı olduğunu mu düşünüyorsun?!

- Evet, evet biliyorum.. Ne söylediysem, ne söyleyeceksem hepsini zaten biliyorlarmış gibi hissediyorum. Bilgilerim sanki onların bilgi havuzunun içindeki birkaç su damlasıymış gibi. Benim söylediğim her bilgiyi zaten biliyorlar da saygılarından bilmiyormuş gibi yapıyorlar. Ben böyle hissediyorum..

- Bu nasıl bir aşağılık kompleksidir! Beni utandırıyorsun! Kaldır başını aynaya tekrar bak. Bu yüzün, gözlerin, dudakların oluşmadan önce, sen olmadan önce nasıl göründüğünü biliyorlar mıydı? Söyle bana.

-H- hayır bilmiyordu kimse, hiç kimse.

- Peki o zaman beyninde gezen düşüncelerin, okuduğun her şeyin ve bunların içindeki bilgilerin onlar tarafından bilineceğini nereden biliyorsun? Beyin kendini geliştiren hazinedir. Okuduklarını okudular mı? Ya da araştırdıkların konusunda senin kadar meraklı mı idiler de böyle komplekse bürünür, benliğini sıcak çamurlardan çıkarmazsın? Ancak bir zavallı olmalısın ki bunu dile getiriyorsun. Öyleyse bir zavallısın. Bunu kabul etmemi kendine yakıştırıyor musun?

- Hayır, asla. Öyleyse ne yapmalıyım? Söyle bana gerçeği ki bunu düzelteyim. Yoksa aciz, güçsüz, zayıf bedenim beynimi de acizleştirip kendine çevirecek ve hep ezilen taraf olacağım. Bunu biliyorsun söyle bana ütopyanın bilgesi.

- Söylemem odur ki sen kendi ile savaşan bir kimsesin. Bir hiçten de öte sadece kimsesin. Aciz, zayıf, güçsüz bedenin düşmanların karşısında zayıflık oluşturabilir. Ama tilkiler gibi beynini kullanırsan; bunu avantaja çevirebilirsin. Hem söyle bana, kendi ile savaşandan, kendini kendi düşmanı olarak görenden daha fazla kim yükselebilir? Bir suret düşün, bir düşman. Onu yendiğinde zirvedesindir. Ama yenemediğin tek düşmanın kendin olduğun zaman; iki tarafın da birbiri ile çelişir ve kazanan taraf kim olursa olsun diğeri olup onu yenebilmek için kendini güçlendirirsin. Bu senin yolun kadar uzar gider. Yolun uzun çocuk; yolunda gördüğün taşları kendinden üstün görme. Yoksa takılıp düşer ve olduğun yerde kalırsın. İnsan aşılması gereken bir engeldir. Bu doğrudur. Ama aşılması gereken en büyük engel zihindir, düşüncedir. Bilim bile bulguları kesin doğru saymazken düşüncelerimizi doğru saymamız neyi getirir? Biliyor musun?

- Birçok yanılgıyı.

- Peki bu yanılgılar ne olur?

- Binlerce belki de milyonlarca soru işareti.

- Peki bu soru işaretleri ile ne yapabiliriz?

- Bilmiyorum, sen söyle. Bu gerçeklerden sonra yüzümü aynadan ayıramıyorum..

- Soru işaretlerin o kadar ağır basmış ki kendi kendine bakarak ancak yükünü taşıyabiliyorsun.

- Nasıl yani, az önce kaldır başını aynaya bak diyen sen değil miydin? Bakıyorum işte ve kendimle hesaplaşma içerisindeyim.

- Kendini çelişkiye sokan benim ve ben de senim. Merak etmiyor musun soruların cevabını?

- Ediyorum.

- Öyleyse dudaklarının arasındaki sesi dinlenmeye bırakta beni dinle. Bu yanılgılar senin gittiğin o yola sonsuz yollar açar. Sağda solda görüp takıldığın soru işaretlerinin hepsinin birer yol olmaya başladığını düşün. İnsanoğlu böyledir işte. İnsanoğlu ki hem düşmanlığını belli eden bir taş olur takılıp düşmeni sağlar; hem de yola dönüşür ama yanılgılarla seni kandırır.

- Evet, şimdi görüyorum kafamın arkasını, bu bana çocukluğumu hatırlattı. Peki o ne diyor bu konu hakkında? seninle aynı görüşte mi?

- Ona sor.

- Hey, ütopyanın diğer bilgesi, sen! Bu suallerime dayanabilecek misin? sabırsız biri gibi görünüyorsun. Ama beyaz elbisen bunun üzerini örtüyor.

- Ben mi? Ben sadece beni bilirim ve bu sonsuz doğayı. Doğa nedir bilir misin?

- Ben sadece toprak tanesi kadarını bilirim.

- İşte budur doğanın özü. o toprak tanesi diğer toprak taneleri ile değerlenir ancak. Bir, bir derken hiçbiri olmasaydı ne olurdu bilir misin?

- Bilmiyorum.

- Toprak olmazdı. Yaşam, sen olmazdın. Sana buradan sesleniyoruz ve bu son değil. Şuan doğanın ihtiyaç kademesindesin. İhtiyaçların ile birlikte yaşıyorsun doğada. Sonsuz vahşiliğini, katılığını, düşmanlığını, yeri geldiğinde ise güzelliklerini sunuyor sana. Yolunda engel olan taşlardan bahsetti diğer yoldaşım. İşte o taşlar da doğanın parçasıdır. Bir zamanlar senin gibilerdi, yüzlerini aynada görürlerdi. Neden taş oldular biliyor musun?

- Söylersen büyük bir mutluluğa ereceğim.

- Kibirlilerden oldular. İnsanken de insanlara engel oldular, senin gibilere üstün görünmek, kendi egolarını tatmin etmek için senin gibileri kullanmak istediler. Senin bu düşüncelere dalmandaki sebep onların senin bildiklerini zaten bildiklerini düşünmen değil miydi?

- Sayılır, bir kısmı öyle.

- İşte buna sebep olarak senin başka düşüncelere, hakikatlere dalmana engel oldular. Çünkü zaten her şeyi bildiklerini, seninse boşuna uğraştığını, asla daha fazlasını öğrenemeyeceğini hissettirip sana engel olmaya çalıştılar. İşte bu yüzden onlar taş oldular. Sen ise az kalsın taş hallerine bile takılıp düşüp olduğun yerde kalacaktın. Bunu kendine reva mı gördün?

- Az kalsın görüyordum. Ama sayenizde artık daha iyi anlıyorum.

- Öyleyse bak şu yüzüne. Bak ki tıkanmasın aramızdaki bağlantı. Bak ki gerçeği görmeye devam et.

- Bakıyorum. Görüyorum ki ben de görebilenim belki de hem aşağıyı (düşük insanları), hem yukarıyı (bilgeleri). Peki bu bencillik olmaz mı? Sadece ben mi görüyorum bu düşünceleri? Sadece ben mi hissediyorum sizi ey ütopyanın bilgeleri?

- Hayır. Sen tek değilsin ve olmayacaksın. Senin gibiler çok geldi ve gelecekler. Onlardan birisisin. Sakın kibre kapılayım deme ve sakın bilgilerini de küçük görme. Anca böyle yükselenlerden olursun.



Telif hakkı ''Üçüncü Gözdeki Ütopya'' ya aittir. - Blogger.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Testere Filminden Replik

Sadece Bir An İçin

Pablo Neruda - Unutmak Yok