Kayıtlar

Kitabım Hakkında

Resim
  Uzun zamandır zihnimde dönüp duran anıların, düşüncelerin bir dışavurumu olabilecek bir fikir ile kitap yazmaya başladım.  Sürecin içeriği değiştirdiği bir kitap olabileceği gibi, çoğu insanın kendi hayatından kesitler bulabileceği, aynı zamanda felsefi fikirlerim ile bunları birleştirdiğim bir yapı olacak.  Blog yazmaktan ziyade kitap yazmanın farklı bir duygusu var.  Sayfalar size içinizdekileri dökmenizi söylüyor, beden bunu uyguluyor, zihin ise sürekli kontrolcü bir yapıda bazı yazılanları silip bazılarını tebrik ediyor.  İnsanın kendisi ile çatışmaya girdiği bir alan orası. Kitabın yazım sürecini uzun bir süreye ayırmaya karar verdim. Birkaç yıl içerisinde yaşadıklarım ile eşleştireceğim fikirler sayesinde yaklaşık bin sayfaya kadar çıkarmayı düşünüyorum.  Bunun risklerinin farkındayım. Sıkıcı olmaması, sürükleyici ve bilgilendirici olması gerek.  Bu yüzden yıllara böldüm.  Gelişmeleri ve yeni fikirlerimi kitabım haricinde burada da paylaşa...

Türkiye Uzay Ajansı'nın Kadrosu Belli Oldu

Resim
Kurulan kadro Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank tarafından duyuruldu. Türkiye Uzay Ajansı Başkanlığı'na Serdar Hüseyin Yıldırım atandı. Atananlar hakkında bilgiyi aşağıda yer alan görselde görebilirsiniz. Güzel başarılara imza atmalarını umuyoruz.

Biraz Mizah

" Düşünürlere yumurta pişirirsen" Dostoyevski - Ben midesi ağrıyan bir hastayım! Sanırım bu hoşuma gidiyor. Bu yüzden açlıktan ölsem de yemeyeceğim. Nietzsche - Ne çok gülerim içinde böyle yumurta barındırmayıp kendini tavuk zannedenlere! Oysa Zerdüşt yeni yumurtalara gebedir şimdi! Schopenhauer - Yumurtayı omlet yapmak isteyip yapamamak, yalnızca sade yumurta pişirmek bir çeşit miskinlik ve umutsuzluktur. İşte insan her istek karşısında ortaya bir omlet çıkarmak ister ama ortaya çıkan sadece yumurtadır bu yüzden dünya kötüdür ve insan acı çekmeye mahkumdur. Çernişevski - Yumurta yapmak emek ister. Emek işçi, işçi ise emeğin karşılığı ister. Denebilir ki herşey emektir. Ellerine sağlık emekçi kardeşim! Saraylarda yaşayasın! Hayyam - Ey tanrı ne koyarsın yumurtanın içine söyle, Sen mi yaratırsın yoksa tavuk mu yaratır yumurtayı söyle, Ben yaratıyorum deyip durursun, Oysa yumurta tavuktan çıkar işte böyle! Wittgenstein - Yumurta dediğinizde kafanızda canlanan yaln...

Sen Karar Ver!

SEN KARAR VER! Neden? Bu soruyu hatırladınız mı? Hani uykuyu tekme tokat odadan kapı dışarı eden soru. Yatağa uzanınca hayatınızı film gibi gözünüzün önüne getirip, hiçlik perdesinde oynatatan belleğinizin uykusuz geceleri. Fyodor der ki "İnsan yaşayıp gidiyorda yanı başındaki kitapta hayatı anlatılıyor, bilmiyor." Ey ruha bu uykusuz gecelerde sızan büyük ustad! Bu sadece kitaplar için mi geçerli? Eminim hayır derdin. Bir gece ben de evrenin hiçlik perdesinde değil de, ekrandan bir film izledim. 🙃 " Esaretin Bedeli!" Eminim çoğunuz biliyorsunuzdur. Filmi izleyip bitirdiğimde aklım durmuştu. Olaylar hakkında müthiş sorular vardı kafamda. Neden Andy iki insanın sevişmesi yüzünden suçsuz yere hapse giriyor? Andy ve iki insan, sevişiyorlar, O hapse, biz dünyaya! Pek fark yok. Ben de yaşamın bir nevi hapis olduğunu düşünürüm. Uykuyu "neden?" sorusuyla işbirliği yaparak kovduktan sonra neler çektiğimizi düşünün... Nietzsche "Geceleri uyuyamayanların...

Sabah - Samet Kaya

        Sabah Sabah saatin beși, Uyuyor sevdiğim, uyuyor herşey, Nereye koşuyorum nereye koşuyorum, Bulutlu hava, bu kutlu hava, Onunla beraber acılarım uyanıyor, Tek ben miyim acı çeken, Güzel sabahla, kutlu sabahla, Nereye gidiyorum nereye gidiyorum Doğanın sessizliğine, Yalnızlığına ulaşıyor acım, Ses veren yok mu ses veren yok mu, Sonsuzluğa doğru acı ile, Niçin gidiyorum niçin gidiyorum, Duymuyor mu kimse, Sabahın beși, bu bulutlu sabahta, Ölümümün geleceği bu kutlu günde.

Sonsuz İnsanın Girişimi

Resim
Pablo Neruda Ve işte evim ormanlar kokularıyla dolduruyorlar yine arabayla taşındığı bu yerden parçaladım yüreğimi ayna gibi geçip gitmek için içimden işte yüksek pencere ve ağaç bedenlerini düşüren balta olandan kalan kapılar rüzgar kalaslara astı belki derin ağırlığı kendisini unuttuğunda dans ediyordu gece ağlarında hıçkırarak uyanıyordu çocuk anlatmıyorum mutsuz sözcüklerle söylüyorum alacakaranlığı dilimliyor yine yapı iskeleleri ve camlar ardında yağdanlığın alevi bakmak içinde gökten yana gece düşüyordu cam taçyapraklar olarak fırtınaya götüren yolu izledin sen ne istiyordun ne koyuyordun ölürken sık sık sık sık bütün nesneler çıkıyor büyük bir sessizliğe doğru ve o güvertesinde eğilmiş umutsuzdu acılı bir çiçeği tutuyordun taçyaprakları arasında dönüyordu günler yenik pilot papatyalar yenik gölge terk etmiş karıştırıyordun son sınırların metalini orada bekliyordu saatin yine de şafak yükseldi toprağın kadranları üzerinde günler birdenbire tırman...

Kendimizi Anlamaya Çalışmak

  "Ruhun derdi içinde ve kaçamaz kendi kendinden."  -Horatius Öyle sanıyorum ki bir çoğumuz bir dostumuzla oturup, dostumuzun derdini  masa dertten alev alıncaya kadar dinledikten sonra ona öğütler veririz. Dostunuz avuntu değil de öğüt isteseydi ve uysaydı bunlara eğer, verdiğiniz öğütler yüksek ihtimalle işe yarardı. Ve yine bir çoğumuz verdiğimiz öğütlerden o kadar eminizdir ki hiç şüphesiz işe yarayacağını düşünürüz. Yalnız kaldığımızda öğütlerimizle kıvanç bile duyarız. Bana öyle geliyor ki bunu kişi kendine kolay kolay uygulayamaz. Dostunun sorununa bu kadar çabuk çözüm bulmasının sebebi sorunu tüm çıplaklığıyla dışarıdan  görmesidir. Başını, sonunu... Dünyanın özgün şekli neredeyse uzaya çıkılmadan tam olarak bir açıklığa kavuşmadı. Aynı zamanda balıklar okyanustan başka bir dünya bilmez derler. Zihnimizde ki sorunu tam anlamıyla saptayamamak, kolay çözüm üretip eyleme geçememekte buna benzer. Eğer sorunu "tüm çıplaklığıyla" görürsek, ona çözüm ü...

Hayata Dair...

Resim
Rabindranath Tagore Düşünüyorum da, sanırım en büyük korkumuz olduğumuz gibi görünmek... Yumuşacık kalbimizin fark edilmesi, naif yönlerimizin keşfedilmesi, cesaretsizligimizin anlaşılması, korkularımızın paylaşılması sanki zarar göreceğimizin en büyük işareti. Kabuklarımızın altında kendimizi saklamakta ne kadar da ustayız... ...Ve ne kadar güçlü korunuyoruz, kalkanlarımızın ardında. Hissedilmeden, el değmeden, sevgimizi göstermeden. İstiridyeler, deniz minareleri, midyeler. Kirpiler ve kaplumbağalar gibi. Sahi koruyor mu bizi bu çatlamamış sert kabuk? Kimse incitemiyor mu duygularımızı, inançlarımızı, benliğimizi? Yoksa zarar mı veriyor bu ürkeklik, bu kabuk bize.? Hissettiklerimizi gölgeliyor, yansıtmıyor mu gerçek kimliğimizi? duygularımızı bastırıyor, el ele tutuşmamızı engelliyor mu? Eğer bir yıldız gibi ışıl ışılsam ve bir yıldız kadar parlak. Ne çıkar ateşböceği sansalar beni? ... Belki en hoyrat yürek bile ateşböceğinin o uçucu, masum, sevimli çocuk...